Avrupa'nın ortak parası avro, 20 yaşında

Avrupa'nın ortak parası avro, 20 yaşında

BRÜKSEL

Avrupa'da ortak para birimi avroya geçiş kararının 20. yıl dönümü kutlanırken, bu karar üye ülkeler arasında ticareti kolaylaştırdı, ancak refahı tüm Avro Bölgesi'ne yaymayı başaramadı


Avro, üye ülkelerin ticaretini artırarak büyümelerine olumlu katkı sağlarken, yarattığı düşük faiz ortamında ölçüsüz harcamaya giden bazı ülkelerin kamu borcunda yükselişi beraberinde getirdi


Son yıllarda siyasi ve ekonomik belirsizlik yüzünden prestij kaybına uğrayan avronun güçlendirilmesi ve istikrarının sağlanmasına yönelik, AB Komisyonu çeşitli çalışmalar yürütüyor


Dünyanın en fazla kullanılan rezerv para birimi yüzde 60 payla dolar olurken, avro yüzde 20'lik payla ikinci sırada bulunuyor Avrupa'da 11 ülkeyle başlayıp 19 üyeye ulaşan tek para birimi avroya geçiş kararının 20. yılına sistemin başarılı olup olmadığı tartışmalarıyla giriliyor.

Fransa ve Almanya'nın önderliğinde, 11 Avrupa Birliği (AB) ülkesinin tek bara birimi avroya geçişinin Ocak 1999'da kaydi olarak yürürlüğe girmesine karar verilmiş ve bu tarihten iki yıl sonra bu para birimini kabul eden AB ülkelerinde avro banknot ve bozuk paraları piyasaya sürülmüştü.

Avroyu, 28 AB üyesi arasında Almanya, Avusturya, Belçika, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Portekiz, Slovakya, Slovenya ve Yunanistan olmak üzere 19'u kullanıyor.

Avro Bölgesi olarak adlandırılan bu 19 ülkenin para politikası, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve üye ülkelerin merkez bankalarından oluşan Avro Sistemi tarafından yürütülüyor.

Kurlardaki dalgalanmaların ülkeler arasındaki ticareti olumsuz etkilemesini önlemek ve tek bir pazarda, tek bir para birimi yoluyla ülkelerin karşılıklı ticaretini artırarak ortak refah getirmek için yola çıkılan avro, ayrıca kıtada birlik ve beraberliği güçlendirerek Avrupa entegrasyonunu hedefliyordu.

 

 

Ekonomik ve Parasal Birliğe (EPB) geçiş kararı, Avro Bölgesi'ne dahil olan ülkelerin ticaretini artırarak büyümelerini ve rafahını olumlu yönde etkiledi. AB içi ihracat 1992'de AB'nin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 13'ünü oluştururken, bugün yüzde 20'lere ulaştı.

 

Buna karşın ortak para birimi kullanımı ile oluşan düşük faiz ortamı, ölçüsüz harcamaya giden bazı ülkelerin kamu borcunda yükselişi beraberinde getirdi, borç krizi sorunlarını doğurdu.

Üretim seviyesi ve verimliliği yüksek ülkeler olan Hollanda, Avusturya ve Almanya karlı çıkarak, pazarlarını büyüttü. Bu ülkelerde işsizlik azalırken Fransa, Portekiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkelerde işsizlik arttı. Bütün bunlardan dolayı Avrupa'da bazı ülkelerde büyüme yavaşladı ve fikir ayrılıkları oluştu. İspanya, İtalya ve Yunanistan'da avroya itirazı olan siyasi partiler ciddi şekilde güçlendi.

Almanya güçlendi

 

Avrupa ekonomisinin lokomotif ülkesi Almanya'nın bankaları çok düşük faizlerle yüksek miktarda para temin edebilirken ve BMW, Daimler ve Siemens gibi büyük şirketleri de düşük avro/dolar paritesi sayesinde ihracatlarını artırdı. Ülke üst üste dış ticarette fazla vermeye başladı.

Almanya'nın sanayideki üretim seviyesi ve verimliliği avronun değerinin düşük tutulması ülke ihracatını artırarak ekonomiye büyük katkı sağladı. Uzmanlar, Almanya'nın giderek zenginleşirken, Avrupa'nın güneyinde ve doğusunda kalan ülkelerin fakirleşmesinin altında yatan sebebin bu olduğuna işaret ediyor.

Hatta, İkinci Dünya Savaşı sonrası gücünü kaybeden Almanya'nın avro sistemi ile tekrar güce kavuştuğunu ileri süren ekonomistlerde mevcut... Kısaca, avronun istikrarı Avrupa devletlerinin beklediği gibi ilerleyemedi, Avro bölgesine üye ülkelerin kamu borcu avronun işleyişini sekteye uğratan temel faktör oldu.  

Avro faizden tasarruf sağladı 

Alman Merkez Bankası (Bundesbank) geçen yıl yaptığı bir araştırmada, Almanya başta olmak üzere Avro Bölgesi'ndeki ülkelerin borçlanma maliyetlerinin finansal kriz öncesi daha düşük olmasından dolayı, 2008-2016 döneminde faizden yaklaşık 1 trilyon avro tasarruf sağladığını ortaya koydu.

Faizden tasarruf sağlanırken, düşük faiz ortamının yarattığı gevşeklik ve 2008'den sonra yaşanan kriz Avro Bölgesi'nde birçok ülkede kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini tehlikeye soktu, kamu açıkları ve borç stokları ciddi ölçüde arttı.

2008'den itibaren borç krizine dönüşen küresel finansal kriz, AB'de avro krizi olarak anıldı. Birlik ekonomi politikalarının üye devletlerden alınıp, Brüksel ve ECB tarafından yönetilmesi, Avro Bölgesi'ndeki ülkelerin ekonomi yönetimlerini güçleştirdi.

Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya gibi ülkelerin aşırı borç krizi, bütçe açığı gibi makroekonomik sorunları da yanında getirdi.

 Kamu borçları GSYH'nin yüzde 60'ını geçiyor

Yunanistan, Portekiz, Güney Kıbrıs ve İrlanda, borçlarını çevirememeleri nedeniyle Uluslararası Para Fonu (IMF) ile masaya oturmak zorunda kaldı. 

AB üyesi ülkelerin ekonomik ve parasal birliğe katılımı için öngörülmüş zorunlu koşulların belirlendiği Maastricht kriterlerine göre, ülkelerin kamu borcunun GSYH'sinin yüzde 60'ını geçmemesi gerekiyor. Bu oranın aşılması durumunda ilgili ülkenin düzeltici önlemler alması ve kamu harcamalarını azaltması gerekiyor. Yunanistan'ın kamu borcu, GSYH'sinin yüzde 180'ine denk geliyor. Bu oran, İtalya'da yüzde 130 seviyelerinde bulunuyor.

AB, Avro Bölgesi'nin geleceğine ilişkin krizdeki ülkelere yardım sağlayarak bölgede bütüncül bir istikrar için çeşitli önlemler almasına rağmen İtalya örneğine bakıldığında bölgenin tam olarak toparlanamadığı dikkati çekiyor.  

Küresel kriz sonrası avro toparlanamadı

 

Avronun uluslararası rolü 2008 küresel finansal kriz öncesi zirveye ulaşırken, bu kriz avronun uluslararası çapta daha önemli bir rol üstlenmesine yönelik çabaları baltaladı. O zamandan beri avro toparlanamazken, dolar dünyada en çok kullanılan para birimi olarak konumunu korudu.

Finansal piyasalara 20 yıl önce giren ve 340 milyon Avrupalının ortak para birimi olan avro,  dünyanın en fazla kullanılan ikinci rezerv para birimi haline gelirken, geçen yıl uluslararası işlemlerin yüzde 36'sı avro cinsinden faturalandı veya ödendi.

Dolar, yüzde 60 payla dünyanın ilk sırada tercih edilen rezerv para birimi olurken, avro yüzde 20'lik payla ikinci sırada bulunuyor. 

 Avro, dolar karşısındaki değeri

 Avro, Ocak 1999'da kaydi olarak yürürlüğe girdiğinde avro/dolar paritesi 1,1747 seviyesinde bulunuyordu. Avro, dolara karşı ilk gün 1,1906 seviyesine çıkmasına rağmen, Ekim 2000'de 0,82'ye kadar geriledi. 1 Ocak 2002'de tedavüle çıktığında ise 0,9036 seviyesinde bulunuyordu.

Daha fazla kullanılmasıyla dolara karşı değeri artmaya başlayan avro, 3 Temmuz 2008'de 1,60 değerini gördü. 2008 finansal krizin Avro Bölgesi'ni etkilemesiyle avro/dolar paritesi gerilemeye başlarken, 17 Kasım 2008'de parite 1,26'ya kadar düştü.  

Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan ve İspanya'da baş gösteren ekonomik kriz, yatırımcıların Avrupa'ya olan güvenlerini sarstı ve Avrupa tahvillerini başka bir yerde yatırım yapmak için satmaya başladı. Bu da 5 Temmuz 2010'da paritenin 1,20 seviyelerine gerilemesine sebep oldu.

2009'dan beri Avro Bölgesi'nde baş gösteren borç kriziyle başa çıkmak için Dünya Bankası, IMF ve ECB yaklaşık 600 milyar avro para harcamak zorunda kalırken, avro dolar karşısında kendini savunmaya devam etti.

Avro/dolar paritesi 2017'de ortalama olarak 1,13 değerini alırken, 31 Aralık itibarıyla 1,14 seviyelerinde dengelendiği görüldü.

Siyasi ve ekonomik belirsizlikler avroyu sarstı

ABD ekonomisinin, 2015'ten bu yana iyi bir performans ortaya koyması para politikalarında farklılaşmalara yol açtı. Fed, güçlenen bir ekonomiye cevap olarak faiz oranlarını artırmaya çalışırken, ECB faiz oranlarını düşük tutmak ve Avrupa'da harcamaları artırmak için parasal genişleme politikası uygulamak zorunda kaldı. Bu da avro/dolar paritesinin düşük kalmasına sebep oldu.

Avro, son yıllarda siyasi ve ekonomik belirsizlik yüzünden de sarsıldı. İngiltere, AB'den çıkış (Brexit) için 23 Haziran 2016'da yapılan referandumda 1,14 olan parite sonraki gün 1,11'e geriledi.

Bugün, Brexit anlaşmasını çevreleyen belirsizlik avronun fiyatlandırmasını etkilemeye devam ederken, uzmanlar sert bir (anlaşmasız) Brexit'in avroyu olumsuz yönde etkileyeceği ve yumuşak bir (anlaşmalı-İngiltere ve AB'nin sıkı bağlar içinde olduğu) Brexit'in de avroyu güçlendireceğini ifade ediyor

AB'de ekonomik kriz, yolsuzluklar, sığınmacı akını siyasi hayatta değişime yol açarken, İtalya, İspanya, Almanya, Hollanda ve Yunanistan'a çoğunlukla gençlerin liderliğini yaptığı AB karşıtı yeni partiler ve tepki hareketlerinin doğmasını da beraberinde getirdi. Bu parti ve hareketler kısa sürede aldıkları destekle geleneksel partileri zorlarken sistemi de sarsmaya devam ediyor. Bütün bunlar AB ve avronun geleceği üzerinde belirsizliklerin artmasına sebep oluyor.

AB Komisyonu avroyu güçlendirmeye çalışıyor

Küresel ticarete doların tahakküm etmesinden rahatsızlık duyan AB Komisyonu, avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için çalışmalar yapıyor.

AB Komisyonu, doların küresel çapta daha baskın olmasında, yüksek likidite, düşük işlem maliyetleri, emtia fiyatlarının dolar cinsinden belirlenmesi ve türev piyasalarında bir kriter olarak kullanılması gibi faktörlerin etkisinin bulunduğunu belirtiyor.

Komisyon, düzgün işleyen ekonomik ve parasal bir birlikle güçlü ve istikrarlı para birimi avroyu, bölgenin büyüme odaklı bir ekonomi yaratması için temel kabul ediyor. Ayrıca Komisyon, ekonomik büyüme, yatırım, sürdürülebilirlik ve işletmeler üstündeki doğrudan etkisinin bulunması nedeniyle avronun güçlü ve istikrarlı bir para birimi olmasına büyük önem gösteriyor.

Avrupa'nın enerji ithalatından (yıllık 340 milyar dolar) kendi ürettiği uçakların alımlarına kadar çeşitli ticari işlemlerin dolar olarak değil, avro bazında gerçekleşmesi için çalışmalar yapılıyor.

Uzmanlar ise avro para biriminin daha yaygın hale gelmesi için birlik ülkelerinin, öncelikle ekonomi ve para politikalarını daha uyumlu hale getirmeleri gerektiğini savunuyor.

Avrupa'da hiçbir ülke, bir başka ülkenin yükünü çekmek istemiyor

Princeton Üniversitesi öğretim üyesi Ashoka Mody, Avro Trajedisi (Euro Tragedy: A Drama in Nine Acts) adlı kitabında, avro parasal sisteminine geçen Avrupa ülkelerinin, ulusal para birimlerinden vazgeçerek, ihracatı ve istihdamı artırmak için para birimini düşük tutma, iç harcamaları ve büyümeyi teşvik etmek için faiz oranlarını düşürebilecek bir merkez bankası gibi önemli politika kaldıraçlarını kaybettiğini savunuyor.

İlk günden itibaren, Avrupalıların hiçbir zaman ortak bir bütçe üzerinde anlaşmaya istekli olmadıklarını anlatan Mody, tek bir para politikasının farklı ulusal ekonomilere uymadığını dile getiriyor.

Mody, Avrupa'daki ekonomilerin veya bankaların zor zamanlarını atlatmak için vergi mükelleflerinin paralarını bir araya getirme konusunda liderler arasında konuşmaların olduğunu, fakat bu konuda çok da beraber hareket edilmediğini vurguluyor.

Avrupa'da ekonomik olarak bazı yetersizliklerin ve siyasi rahatsızlıkların kökünün, avro parasal birliğinin kendisiyle ilgisi olmadığına işaret eden Mody, bazı ülkelerde eğitim ve öğretimin ihmal edilmesinin, gençler arasında uzun vadeli verimlilik artışına ve politik hayal kırıklığına neden olduğunu öne sürüyor.

Mody, Avrupa'nın bankacılık sistemlerini temizlemek ve yeniden yapılandırmak için yolsuzluk ve Avrupa hükümetlerinin aşırı isteksizliği gibi yönetişim başarısızlıklarını vurgularken, Avrupa'da hiçbir devletin, bir başka devletin yükünü çekmek istediğini, bu nedenle gerekli adımların atılmadığını belirtiyor.

 "Avro başarısız olmaya mahkum bir sistemdi"

 

Eski Dünya Bankası Baş Ekonomisti Joseph Stiglitz avronun ortak refah getirmesi için yola çıkıldığını belirterek, "Bu da birlik ve beraberliği güçlendirecek ve Avrupa entegrasyonu hedefine yaklaştıracaktı ama gerçekte tam tersini yaptı, yavaşlayan büyüme ve gittikçe büyüyen fikir ayrılıkları getirdi." ifadelerini kullanmıştı.

Stiglitz, "Avro: Ortak bir para birimi Avrupa'nın geleceğini tehdit ediyor" kitabında, avro birliğini, "başarısız olmaya mahkum bir sistem" şeklinde nitelendirirken, sistemdeki ülkelerin ana ayarlama mekanizmalarını (faiz oranları ve kurlar) elinden aldığını ve kıtada dayanışmadan çok ayrımcılık getirdiğini savundu.

Avrupa'nın dayanışma içinde olması gerektiğini belirten Stiglitz, ülke bazında yapısal reformlardan çok Avro Bölgesi'ni kapsayan bir reforma ihtiyaç  olduğunu dile getirdi.

 

Anahtar Kelimeler: