Türkiye ilim hafızalarından birini daha kaybetti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul İmam Hatip Lisesinden öğretmeni olan Mehmet Yahya Kutluoğlu, vefatından bir süre önce Anadolu Ajansının "Yaşayan İlim Hazineleri" haber dosyası kapsamında ilmi hayatıyla ilgili soruları yanıtlamıştı.
Kutluoğlu, 1928 yılında Trabzon'un Çaykara ilçesi Taşçılar köyünde doğdu.
Hafızlığı ve Arapçayı babasında okuduktan sonra ilkokulu köyünde bitiren Kutluoğlu, 1958'de İstanbul İmam Hatip Lisesinden, 1965'te İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu.
Kutluoğlu, 5 yıl imam hatiplik, 2 yıl merkez vaizliği, 11 yıl imam hatip lisesi müdürlüğü, 2 yıl Din Eğitimi Genel Müdürlüğünde personel şubesi müdür yardımcılığı yaptı.
1979'da Fatih Müftülüğüne vekaleten tayin edilen Kutluoğlu, 6 yıl yurt dışında görev yaptıktan sonra 1985'te İsmailağa Kur'an Kursu Müdürlüğüne atandı.
ÖNDER İmam Hatipliler Derneğinin kurucusu ve ilk başkanı yazar Mehmet Yahya Kutluoğlu 93 yaşında vefat etti.
SORU: "Ülkemizin zor zamanlar geçirdiği yıllarda yetiştiniz ve Türkiye'nin farklı dönemlerine şahitlik ettiniz. Yaşadığınız çeşitli zorluklara rağmen ilim/bilgi yolunda yürümeye gayret ettiniz. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Trabzon'un Dernekpazarı ilçesi Taşçılar köyünde 1928 ekim ayının 10'unda dünyaya geldim. Çocukluğumun ilk devirlerini hatırlamıyorum ama 7 yaşında hafızlığa başladığım yıllardan sonraki süreci hatırlıyorum. 7 yaşında başladığım hafızlığı 10 yaşında bitirdim. Ondan sonra babamdan Arapça okumaya başladım. Babam Trabzon'un ileri gelen alimlerinden Mehmet Hanefi Kutluoğlu. Onunla ilgili 'Topal Hoca: Hacı Lekur' diye bir eser yazdım. İstanbul Müftülüğü yapmış talebeleri vardı. Eski medrese usulü okutan bir hocadan icazet aldı ve ondan sonra talebe yetiştirmeye başladı. Çevre köylerde de imamlık yapardı. Her nerede bulunursa hafız yetiştirir, Arapça okuturdu."
SORU: "Babanıza dair hatırladığınız bir anınız var mı?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Of'un bir köyünde babam imamlık yapıyordu. Yine bir gün namazdan sonra cemaatten babama soru soranlar olmuştu. Tam o esnada jandarmalar geldi babamı alıp götürdüler. Ben çocuktum tabii bir şey anlamadım ama çok korktuğumu hatırlıyorum. Bir müddet sonra babam çıktı geldi. Ne olduğunu sorduk. Başında şapka olmadığı için savcılığa götürmüşler. Yalnız babam şapka kanunu çıkınca bir doktora gidip 'Benim kulağım çok üşüyor, bir rapor verirseniz kafamı sarayım.' diyerek rapor almış. O raporunu gösterince onu içeriye alamamışlar."
SORU: "İlk dini eğitiminizi hatırlıyor musunuz?"
M. Yahya Kutluoğlu: "O zamanlar imam hatip okulu yoktu. Babamdan okuyordum. Benden önce bitirenlerin müftü olduğunu duyuyordum ama dünya üzerinde hep büyük alimler Mısır'da yetişiyor, ben de 'Oraya gitsem, orada alim olsam daha iyi değil mi?' diye düşündüm. Trabzon'da eniştemin fabrikası vardı. Onun yanına gittim, Emniyet Müdürlüğüne hitaben, 'Eniştemin fabrikasında çalışıyorum. Fabrikayla ilgili bazı işler için Mısır'a gitmek istiyorum.' ifadelerinin yer aldığı bir dilekçe yazdım. Emniyet Müdürlüğüne gidip dilekçeyi verdim. Oranın müdürü müydü bilmiyorum, bana baktı 'Gel benimle delikanlı.' dedi. Masasındaki çekmeceden bir Kur'an-ı Kerim çıkardı, 'Al bunu oku' dedi. Okudum, sonra bana 'Sen Mısır'a okumaya gidiyorsun, yazdıkların bize sökmez. Türkiye Cumhuriyeti'nin Mısır ile bir kültür anlaşması yok. Gidersin okursun, alim olursun ama gelirsin Türkiye'ye kimse tarafına bakmaz. Ne maaş, ne görev verirler. Türkiye'de 7 yerde imam hatip okulu açıldı. Git bunların birine, okuyup mezun olursun. Devlet de sana görev ve maaş verir, rahat edersin.' dedi. Gönderdi beni. Gittim babama durumu anlattım. Babam ileri görüşlüydü, 'Git İstanbul'dakine gir.' dedi. İstanbul İmam Hatip Lisesine kaydımı Celalettin Ökten Hoca yapmıştı."
"270 kişi başladığımız imam hatipten 1958'de 37 kişi mezun olduk"
SORU: "İmam hatip okulunda eğitiminize nasıl başladınız?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Trabzon'dan İstanbul'a gemiyle geldim. Geldikten sonra bizim köyümüzden buradaki fabrikalarda çalışanlar vardı. Onların yanına misafir gittik. Okula başlayıp düzene girdikten sonra oda kiraladık. Yalnız ilk sene değil de ikinci sene başladık. O zaman okula talebe vermek kayıp sayılıyordu. Babama hayret ettiler. Çünkü okullarda solculuk ağır basıyordu. Onun için kimse çocuğunu okula vermek istemiyordu. Çocuğa lazım gelen dini bilgi verilmiyor, çocuğun kafası allak bullak oluyordu. İkinci sınıfa başladığımda köyden ablamın oğlu Bekir Topaloğlu'nu da gönderdi babam. Bir de komşu köyden bir komşumuzun oğlu bizimle geldi. 3 kişiydik, oda kiraladık, maddi durumumuz iyiydi. 270 kişi başladığımız imam hatip okulundan 1958'de 37 kişi mezun olduk. İlerleyen süreçlerde Celalettin Hoca'yı müdürlükten aldılar ve bir edebiyatçı gönderdiler. Bu kişi imam hatip okullarına karşıydı, 'Buradan mezun olursanız size görev falan vermezler.' dedi. 37 kişi sadece ilk sınıftan mezuniyete kadar geldik. Onların arasında da en yaşlısı bendim."
"Hocalarımız bizi sanat icra eder gibi yetiştirdiler"
SORU: "İmam hatip okulundaki eğitim hayatınızda üzerinizde tesiri olan hocalarınız oldu mu?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Başta Hüsrev Aydınlar (Arnavut Hüsrev) Hoca, kültür hocalarından Mahir İz. Sanatçılar nasıl özene bezene sanatlarını icra ederlerse hocalarımız da bizi öyle yetiştirdiler. Hocalarımız bizi İslam'ı yaşayacak, benimseyecek tarzda, en mükemmel şekilde yetiştirdiler. Allah gani gani rahmet etsin. Hüsrev Hoca hiç unutulacak insan değil. En yasak zamanda Fatih Camii'nin arka karanlık odalarında derslere devam ederdi. Çok güzel nasihatler ederdi. Mahmut Bayram Hoca, Salih Şeref Hoca… Bizi okuldan caydırmaya yönelik solcu hocalarımız da vardı. Mahir İz fevkalade bir adam. İslam'ı dört dörtlük yaşayan, TBMM'de senelerce katiplik yaptı. Oradaki bazı hadiseleri de bize anlatırdı. Kompozisyon ve edebiyat hocasıydı. Mahir İz, edebiyatı İslami tarzda okuturdu bize. Nurettin Topçu psikoloji hocamızdı ama Mahir İz bizi daha ziyade etkilemişti."
SORU: "Mahir İz ile ilgili unutamadığınız bir anınız var mıdır?"
M. Yahya Kutluoğlu: Binanın en üst katındayız. Burada bir odada son sınıf, bir odada müdür odası vardı. Bir gün çağırdı beni, 'Cağaloğlu'nda Yeni Sabah gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Hakkı Devrim ile görüşeceksin. Onlar sana bir şeyler yazdıracaklar, onları yazacaksın.' dedi. Ben, 'Beceremem onu, benim yapacağım iş mi hocam?' dedim. Kompozisyondan 9-10 alırdım, 'Ben seni biliyorum. Bedava çalışmak yok, paranı alacaksın. Hadi git bakayım.' dedi. Gidip görüştüm, 'Gazetenin Ramazan köşesinde İstanbul'un ileri gelen alimlerinin hayatını yazacaksın. Yazar mısın?' dediler. Bir örnek istediler. Ömer Nasuhi Bilmen Hocamızı yazıp götürdüm, beğendiler. Bazı günler çift yazı kaleme aldığım oldu, 40'a yakın kişiyi yazdım. Bize böyle ehemmiyet gösterirdi."
SORU: "Hayat yolculuğunuzda sizi etkileyen şahsiyetlerden veya dönemin yaşayan alimlerinden tanıdıklarınız oldu mu?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Zaman zaman hocalarımızdan başka alimleri de ziyaret ederdik. Mesela Gönenli Mehmet Efendi'yi, Mahmut Efendi'yi ziyaret ederdik. Çok vaktimiz de yoktu. Babam harçlık gönderiyordu ama bazen de yetmiyordu. Matematik dersine kafam biraz çalışmazdı. Nedim Urhan sağ olsun bana matematik dersi verirdi. O dönemlerde Necip Fazıl Kısakürek'i de tanıdım. Mesela Ahmet Efendi vardı daha önceleri hatırladığım. 1929'de Of'ta çok büyük bir zelzele oldu, ben 8 aylıkmışım. O yıllarda pek çok insanı muhacir olarak batıda farklı bölgelere gönderdiler. Bunlardan birisi de Terzi Ahmet Efendi'ydi. Bir müddet maişeti için terzilikle meşgul olduğu için adı öyle kaldı. Alim adamdır, Yusuf Ziya Kavakçı ondan icazet almıştır."
SORU: "İmam hatipten mezun olduktan sonra ne yaptınız?"
M. Yahya Kutluoğlu: "İmam hatip okulunun son sınıfındayız. Başbakan Adnan Menderes bir beyanat verdi, 'Bu sene okullarımız mezun veriyor, onlara yüksek tahsil yaptıracağız, üniversiteye gidecekler.' diye. Mezuniyet ve yüksek tahsil sevinciyle gittik memleketlere. Sonbahar geldi, ses seda yok. Geldik idarecilere sorduk, açılmadı dediler. 'Ankara'ya gidin ama kalkıp da başı boş gitmeyin. Bir dernek kurun. Dernek namına gidin, lafınız dinlensin.' dediler. Biz de 'İstanbul İmam Hatip Okulu Mezunları Cemiyetini' kurduk. En yaşlı benim ya, beni başkan yaptılar. Ondan sonra Ankara seferleri başladı. Başbakan ile de milletvekilleriyle de görüştük. Celal Yardımcı o zaman Milli Eğitim Bakanı, o açmıyor dediler. 'Bir imam hatip okuluna gitmiş ve kapısının arkasında mandalina kabuğu görmüş. Ondan dolayı bunlara yüksek tahsil yaraşmaz.' demiş. Biz başka bir bakan Tevfik İleri'ye (Demokrat Parti hükümeti Milli Eğitim Bakanı) gittik. Din Görevlileri Derneği Başkanı da o zaman Konya milletvekili, o da heyetle beraber. Bizi dinledikten sonra Milli Eğitim Müsteşarına telefon açarak veryansın etti, 'Bu okullar açılacak ama bugün ama yarın.' dedi. Başbakan'a gittik, Milli Eğitim Bakanı da oradaydı. Orada ona tekrar talebimizi ilettik. Sonra Bakan gitti, heyetteki milletvekilleri Adnan Menderes ile görüştü ama meğer Cumhurbaşkanı da oradaymış. Bakan onu aramış söylemiş hemen. Cumhurbaşkanı da işe karşıydı, bizim iş böylelikle yattı. Askerlik yolu gözüktü."
"Ne yaparsan yap darbeler sevimli ve iyi bir şey getirmez"
SORU: "Askerliğiniz ihtilal yıllarına denk geliyor, biraz bahsetmek ister misiniz o yıllardan?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Evet, 1960 yılı ihtilali sırasında askerlik yapıyordum. Kura 8. Piyade Alayına çıktı. Güzel yerdi. Doktor, mühendis herkes geldi. Okul ikiye bölünecek çünkü kimse geri gitmek istemiyordu. Daha sonra kura çektik İstanbul-Selimiye Kışlası çıktı, oraya geldik. Başımıza bir yüzbaşı koydular. Yoğun bir çalışma içine girdik. Ramazan geldi. Bize yer ayırdı, teravih kıldık. 3 ay sonra yemin ettik ve okula geri döndük. 3 ay da okulda kaldık. Tekrar kura çektik Hadımköy 8. Piyade Alayına geldik. Derken 1960 ihtilali oldu. Alay Komutanı Salih Polatkan yoktu, izindeydi. Uçakla getirdiler ve kışlanın önüne bıraktılar onu. Ben de (espir) özel kalemde müdür yardımcısıydım. Alayı topladık. Komutan Salih Polatkan konuşma yaptı, 'Sakin olun, taşkınlık yapmayın' diye.
Ne yaparsan yap darbeler sevimli ve iyi bir şey getirmez. Menderes'i ve ondan sonra gelenleri de yediler. Öğrencime (Recep Tayyip Erdoğan) hep dua ediyorum. Dinime, milletime, memleketime güzel hizmet verenlere hayırlı başarılar ihsan etsin. Milletimi soyanlara, milletimin parasını ceplerine koyanlara fırsat verme ya Rabbi."
SORU: "Sonrasında ne yaptınız?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Darbeden sonra mezun olup geldim. Emin Camii'nde imamlık görevi verdiler. Kadir Topbaş'ın babası beş vakit namazını arkamda kılardı. İyi bir adamdı ve camiye çok hizmet yaptı. Daha sonra pek çok idari görevde bulundum tabii."
"(Cumhurbaşkanı Erdoğan) Hizmet vermeye yönelik bir kabiliyete sahipti"
SORU: "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sizin öğrencinizdi, nasıl bir öğrenciydi anlatabilir misiniz?"
M. Yahya Kutluoğlu: "İyi bir öğrenciydi, İstanbulluydu. Biz köyden geldik tabii ama o güzel giyinir, güzel konuşurdu ve sözü sohbeti yerindeydi. Talebe temsilcisi ve başkanıydı. Öğrencilerle ilgili bir sorun olduğu zaman onun kanalıyla çözüme ulaştırılırdı. O ya da bu şekliyle yaratılış kaynaklı (Cumhurbaşkanı Erdoğan) hizmet vermeye yönelik bir kabiliyete sahiptir."
SORU: "Vefalı bir öğrenci midir, arar mı sizi?"
M. Yahya Kutluoğlu: "Ben aile reisliği , müftülük yaptım ve birkaç okul idare ettim. Oralarda çektiğim sıkıntıları düşünüyorum da onun (Erdoğan) bütün bir Türkiye'yi idare ederken kalkıp sana telefon edip 'Nasılsın, iyi misin?' demesi zordur. Lakin karşılaştığımız zaman, gördüğünüz gibi elimi öpüyor. Geçen sene 130 sivil toplum kuruluşu ramazanın son günü 2 bin kişilik bir iftar yemeği verdi. Beni götürdüler, Cumhurbaşkanı'nın sofrasına ismimi yazmışlar, oturdum. Biraz sonra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş gelip yanıma oturdu. Dedim ki tanışalım. Bana dedi ki 'Hocam nasıl tanışalım, diplomam da adın var.' (Gülüyor)
Derken orada (Cumhurbaşkanı Erdoğan) ile karşılaştık, biraz sohbet ettik. O günlerde (teröristler) Doğu'da bir katliam yaptılar. Konuşmasında ondan bahsetti, ardından da bir ufacık seçim yapılacaktı. Kürsüden inince tokalaştık, eğildim kulağına, 'Ve tevekkel Alallah, ve kefa billahi kefila.' dedim. Bunun üzerine bana, 'Hocam zaten başka bir şeye güvenmiyoruz.' dedi. (Gülüyor) Ardından bir genç geldi elimi öptü, 'Hocam ben öğrencinizdim' dedi 'Ne iş yapıyorsun?' diye sordum, 'TRT Genel Müdürüyüm (İbrahim Eren)' dedi.
Velhasıl, (Erdoğan) karşılaştığımız zaman hürmetini, saygısını gösterir. Gördüğünüz gibi el öpmeye varıncaya kadar sevgisini gösterir. Ben de zaten başka bir şey beklemem, beklemem de uygun değildir."
SORU: "Siz öğrencinizi başarılı buluyor musunuz?"
M. Yahya Kutluoğlu: "2019 senesinde AK Parti bir toplantıya çağırdı beni, gittim. Dediler ki, 'Biz bu iktidarı eski hükümetten devralırken, 21 milyon kadar bütçe aldık. Şimdiye kadar İstanbul'un alt yapılarına 28 milyar harcama yaptık.' Bu ne demek? O milyarlar oraya harcanmıyordu. E sana bana hizmet veriyorsa niye bu kadar eleştiriliyor? Niyesini söyleyeyim çünkü namaz kılıyor, namaz. Öğrettiğim orucu tutuyor, Kur'an okuyor, onun için sevmiyorlar. Öğrettiğim Kur'an'ı okuyor diye ne Amerika seviyor, ne Rusya seviyor ne de Türkiye'deki gayrimüslimler seviyor.
Nedir, kusurlu buluyorlar? İmam hatip okullarına yol verdi, hizmet ediyor, cebine atmıyor, millete harcıyor. Kusur mu? Kusur olur çünkü kusur yaratılışımızda var. Adem Aleyhisselam da yasak olan ağaçtan meyve yedi, kusur işledi. Kusur bize cennetten miras kaldı çünkü yaratılış budur. Adem Aleyhisselam yalvardı, yakardı kusuru affedildi. Sen de ben de yalvarır yakarırsak affeder. Kusurlu olarak yaratılmışız. Cenabıhakk Peygamberine diyor ki, 'Dinime başkalarını güzellikle, güzel nasihatlerle yalvararak ve içini dökerek, naz-ü niyaz ederek çağır.' Kusuru ve eksiği var diye kurşun sık demiyor."
Avrupa’nın Sesi Gazetesi ve Medya Grubu olarak, Mehmet Yahya Kutluoğlu’na Allah’tan rahmet, kederli ailesine, sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
Anahtar Kelimeler: Türkiye ilim hafızalarından birini daha kaybetti